15 Ekim 2025 - Çarşamba

Neden Öfkeliyiz; Kendimizi mi, Başkalarını mı Kandırıyoruz?

Dünyamız, belki de eskiden tek odalı bir evdi: Basit ihtiyaçlar, net karşılıklar, kısa vadeli ödüller.

Yazar - Erdem Talaş
Okuma Süresi: 4 dk.
Erdem Talaş

Erdem Talaş

talaserdem@gmail.com -
Google News
Şimdi ise kırıntılarla dolu, aynalı bir salon gibi: Her köşede bir bilgi kırıntısı, her adımda bir inanç, her sesin bir karşı fikri. Peki bu kadar çok görüş arasında neden hâlâ öfke yükseliyor? Neden birbirimize kırıyoruz, savunmalarımızı yükseltiyoruz? Birincisi, güvenin temellerinin zayıflaması. İnsanlar olarak, karşı tarafın niyetini çoğu zaman kötücül varsayımlarla okuyoruz. “Kandırılmaya mı ihtiyacımız var, yoksa gerçekten kendimizi daha çok kandırıyoruz?” sorusu karşımızda duruyor. İnsanlar, karmaşıklıkları sevmez. Basit bir düşman ya da bir kahraman arayışı, onsuz yaşanamayacak kadar kolay çözümler sunar. Oysa dünya, her iki uçtan da fazlasıyla temiz değildir. Kandırılma endüstrileri, tuzaklar ve dezenformasyonlar, gündelik kararlarımızı sarsarken, biz de kendi öfkelerimizi besliyoruz. İkincisi, “irade” ve “öz güven” meselesi. Kendimizi özgür irade ile hareket eden varlıklar olarak görmek istiyoruz; kendi kararlarımızla şekillendiğimizi düşünüyoruz. Oysa sistem, seçimlerimizi yönlendiren sinyallerle dolu. Reklamlar, algoritmalar, sosyal onay mekanizmaları… Bütün bunlar, aslında içinde bulunduğumuz düzene “yeniden üretim” yapmamızı sağlar. Kandırılmak, artık yalnızca dış bir güçten kaynaklanmıyor; çoğu kez kendi kabuklarımız içinde ürettiğimiz yalanları sürdürmenin, onları aşmanın zorluğu olarak karşımıza çıkıyor. Üçüncü olarak, toplumsal bağların zayıflaması ve iletişimin kırılması. Şu anki araçlar, yüz yüze diyalogu azaltır, kutuplaşmayı pekiştirir. Karşı tarafı “öteki” olarak görmek, empatiyi azaltır. Oysa öfke, çoğu zaman karşı tarafın insanlığına dönmemiş bir yansıma. İçimizdeki kırgınlıklar, başarısızlıklar, güvensizlikler öfkeye dönüştüğünde, gerçek kaybetmez: iletişim ve ortak insanlık. Kendimizi kandırıyor muyuz, yoksa kandırmaya mı çalışıyoruz? Cevap iki yönlü. Kendimizi kandırdığımız anlar var; çünkü rahatlık alanlarımızı korur, ağlarımızdaki onayları kırmadan sürdürürüz. Başkalarını kandırmaya çalıştığımız anlar da: “Kendimi haklı çıkarmak için, başkalarının hatalarını siper edinmekten” vazgeçemeyiz. Ama bu iki yön de aramızdaki uğultuyu büyütür ve öfkeyi besler. Peki ne yapmalı? İçten bir dönemeç lazım: Sesleri azaltıp, dinlemeyi artırmak: Başkalarının ne söylemek istediğini anlamaya çalışmak, tartışmayı yıkmaktan çok inşa etmeye yarar. Şeffaflık ve kusurluluk kabulü: Herkesin hatası olabilir. Kendi hatalarımızı kabul etmek, karşımızdakine güven verir. Kaynaklar üzerinde eleştirel düşünce: Bilgi kaynaklarını sorgulamak, dezenformasyona karşı direnç geliştirir. Küçük adımlarla güven inşa etmek: Uzlaşma, büyük bir düşmanlığı yok etmekten geçer; güvenli alanlar kurmak için küçük ortak paydalar bulmak işe yarar. Kandırılmanın ve kandırmanın ötesinde, birbirimizle olan ilişkimizde temel bir gerçek yatıyor: İnsanlar, ihtiyaçları, korkuları ve umutlarıyla birbirlerine bağlı. Öfke, bu bağlılığı zedelendiği'nde değil, onu onarmaya çalıştığında anlam kazanır. Kimin kandırıldığını ya da kimin kandırdığı meselesi değil; birlikte daha güvenli ve dürüst bir hayat inşa etmek meselesi.
#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları