23 Temmuz 2023 - Pazar

YA ÖLÜM YA BAŞARI VE ZAFER

Derhal silahlarınızı temizleyiniz! Silahı olmayan baltasını, baltası olmayan sağlam bir odunu eline alsın, derhal saldıracağız. Önce içimizdeki ekmek bilmez hainleri, sonrada yurdumuzu işgal eden düşmanları temizleyeceğiz.

Yazar - Öznur ATAYETER
Okuma Süresi: 13 dk.
Öznur ATAYETER

Öznur ATAYETER

derinhaberkurumsal@gmail.com -
Google News

“En büyük düşman en son bakacağın yere saklanır” der Julius Sezar. 1918 yılında Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra İstanbul Fener Rum Patrikhanesi’nin hain eğitme, koruma ve saklama merkezi haline gelmesi tam da bu söze uygunluk teşkil eder. ‘Büyük Yunanistan’ projesinin uygulanabilir olabilmesi ve Rumların Anadolu’da teşkilatlanabilmesi için her türlü yardım ve yataklığı yaptığı tüm tarihçiler tarafından kabul edilen bir gerçektir. Bu zararlı Anadolu faaliyetlerinin binlerce Türk insanın canına ve telafisi mümkün olamayacak mal kaybına sebebiyet verdiğini de belirtmeden geçmek haksızlık olabilir.

Mesela I. Dünya Savaşı sırasında Bafra’nın “Nebyan Dağı” çevresinde konuşlandırılan Rum çeteleri, Rum köylerine yakın ve nüfusu bin kadar olan bölgedeki 6 Müslüman köyünden Çağşur ve Koşaca köyleri tamamen yakılıp, 367 köylü öldürülmüş, kurtulabilen köylüler köylerini terk etmiştir. Yaşanan dehşetin boyutlarını bu örnekle açıklamaya çalışmış olsam da buna benzer daha çok acılar yaşandığı malum.

Kuzey Anadolu’dan İstanbul hükümetine gelen bu acı ve endişe verici havadislerden çok, Mondros Anlaşması’nın 7. Maddesinden duydukları çekince ile (İtilaf Devletleri güvenliklerini tehlikede gördükleri stratejik yerleri işgal edecekler) durumu kontrol altına alması için Hükûmet Kararnamesi ile yani Padişah Vahdeddin tarafından Mustafa Kemal Paşa 9. Ordu Kıtaatı Müfettişliğine atanarak Bandırma Vapuru ile Samsun’a gönderildi.

En basit haliyle binlerce Anadolu insanımızın katledilmesi sorun değildi de o insanların nefsi müdafaa amacıyla direnmeleri, kendilerini, ailelerinin can ve namusunu koruyabilmek adına mücadele vermeleri sorundu Osmanlı için. Çünkü karşılıklı çatışma ortamı, Mondros Anlaşması’ndaki 7. Maddeyi ihlal sayılacak ve işgal devletleri o bölgeyi ele geçirecekti. Mesele işgal güçlerini tamamen bertaraf etmek değil, geçici çözümlerle birkaç bin insanımızın can ve mal güvenliğini görmezden gelerek zaman kazanmaktı. Peki ama ne için?

Esasında sonrasında Atatürk’ün Nutuk ve birçok hatıratında da belirttiği üzere, kurtuluş mücadelesini başlatabilmek ve özgürlük meşalesini yakabilmek adına beklediği fırsatı yakalamıştı. Mustafa Kemal Paşa ve heyeti 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Samsun’a doğru yola çıkmış ve Karadeniz’in zorlu şartlarında 18 Mayıs günü Sinop Limanı’na varabilmişti. O yolculuğu Hüsrev Gerede de hatıralarında şöyle aktarmaktadır:

“17 Mayıs 1919, hava kötü. Hep yataklardayız. Mitralyöz Arif, Dr. Refik, Topçu Kemal, bir kamaradayız. Kamaramız vahşi hayvan kamarasına benziyor. Ara sıra başımızı kaldırıp birkaç kelime konuşuyoruz. 09.30 sıralarında İnebolu’ya yanaştık. Fakat 17-18 Mayıs gecesini pek fena geçirdik. 18 Mayıs öğle üstü Sinop Limanı’na girdik. Çok şükür sallantı kesildi. Yataklardan fırladık. Tıraş olduk, yıkandık, güvertede hava aldık, güneşlendik Dr. Refik’in nane suyu aklımızı başımıza getirdi. Saat 13:00’de vapurda bizimle gelip karaya çıkan Liva Mutasarrıfı Mazhar Tevfik Bey, Sinop’tan bize İzmir’in işgali ile ilgili yazılı bilgi getirdi. 13 Mayıstan beri İzmir’in işgal olunacağına dair belirtiler görülmeye başlamış, Redd-i İlhak girişimi canlanmış ve 15 Mayıs’ta işgal başlamış. İzmir’deki çatışmadan sonra Yunan birlikleri şehri terk etmek zorunda kalmışlar.” Bu aktarımdan da anlaşıldığı üzere bazılarının iddia ettiği gibi rahat ve konforlu bir yolculuk geçirdikleri söylenemez. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a varan Mustafa Kemal Paşa ve heyeti Samsun Limanı’ndaki iskelenin her iki tarafına sıralanmış halk ve işgal kuvvetlerince silahlarına el konmuş bir müfreze tarafından karşılanmışlardı. Bir an kendisinin yerine kendimizi koyacak olsak halkın ve müfrezenin o çaresiz hali, Paşanın ise aklından geçenleri tahayyül etmek zor olmasa gerek.  

Samsun’a gelir gelmez çalışmalara başlayan Mustafa Kemal Paşa ve ekibi detaylı raporlarını hazırlayıp İstanbul Hükümetine sunmuş olsalar da hesap etmedikleri bir gelişme İstanbul Hükümeti üzerinde tahakküm kurmuş olan İngilizlerin dikkatinden kaçmamıştı. Mustafa Kemal Paşa Osmanlı Paşası 9. Ordu Müfettişiydi. Bir yerde kendi emir elleri de olması gerekirdi. Oysa ki Mustafa Kemal İngilizlerin İzmir’i İşgal etmesinden duyduğu rahatsızlığı ve alınması gereken tedbirleri de alenen raporuna yazıyordu. Üstelik İngilizlerin Mondros’a aykırı olarak usulsüzce Anadolu’ya asker ve mühimmat sevkiyatı yaptığını da belirtiyor adeta İngilizleri ifşa ediyordu. Mustafa Kemal Paşa Samsun’da gözlem rapor ve istişareler yaparken, aynı zamanda o dönem 15. Kolordu Komutanı olan Kazım Karabekir Paşa’ya da telgraflar yollayarak milletin ahvalinden ve vatanın akıbetinden duyduğu endişeleri aktarmaktadır. Hatta ve hatta daha Samsun’dayken Kazım Paşa’yla görüşme planları yaptığı da yine bu telgraflardan anlaşılmaktadır. Bu da bize, Mustafa Kemal Paşa’nın uzun soluklu bir planı devreye soktuğunu ve her bir adımı, bu adımları kimlerle atacağının hesabını yaptığını göstermektedir.

Tarih 30 Mayıs 1919

Mustafa Kemal Paşa’nın isteği ile Havzalılar Millî Mücadelenin ateşi için ilk kıvılcımı, cuma namazı çıkışı Belediye binası önünde toplanan kalabalığa alenen direniş çağrısı yaparak çakmış oldular.  6 Haziran’a kadar devam eden bu çağrılar geniş bir yankı ve destek bulunca İkinci kez bir meydan mitingi düzenlendi. Bu mitingde Havza halkının yakından tanıdığı ve saygı duyduğu Sıtkı Hoca bir konuşma yaptı. Hoca mitinge katılan kalabalığa şunları söyledi:

“Yangın saçaklığı sardı. Yanıyoruz! Tek çaremiz, silaha sarılmaktır. 
Derhal silahlarınızı temizleyiniz! Silahı olmayan baltasını, baltası olmayan sağlam bir odunu eline alsın, derhal saldıracağız! 
Önce içimizdeki ekmek bilmez hainleri, sonrada yurdumuzu işgal eden düşmanları temizleyeceğiz!”

Elbette Müttefiklerin kolluk güçleri bu gelişmelerden tedirgin olmuş, derhal Mustafa Kemal Paşa hakkında İstanbul Hükûmetine ültimatom vermiş ve İstanbul’a geri çağrılmasına neden olmuştu. Fakat, Mustafa Kemal Paşa “millî bağımsızlığımız uğrunda bütün mevcudiyetimle milletle beraber nihayetine kadar çalışacağıma mukaddesatım namına söz veririm" diyerek, Anadolu insanın desteğini de arkasına alarak, kurtuluş mücadelesinin teşkilatlanması adına Anadolu’nun çeşitli illerinde bu amaç ve zafer için kongreler düzenlemeye karar verdi.

Mustafa Kemal Paşa, İstanbul Hükümeti’nin kendisine verdiği 9. Ordu Müfettişliğinden 9 Temmuz’da

Mübarek vatan ve milleti parçalanmak tehlikesinden kurtarmak için açılan milli savaş uğrunda milletle beraber, serbest surette çalışmaya resmi ve askeri sıfatım artık engel olmaya başladı. Bu mukaddes gaye için milletle beraber sonuna kadar çalışmaya mukaddesatım adına söz vermiş olduğundan pek aşıkı bulunduğum yüksek askerlik mesleğinden bugün veda ve istifa ettim. Bundan sonra mukaddes milli gayemiz için her türlü fedakarlıkla çalışmak üzere milletin sinesinde bir ferd-i mücahit suretiyle bulunmakta olduğumu arz ve ilan ederim." Sözleriyle istifa etmiş, ardından Amasya’da ulusal ihtilal çağrısında bulunarak Amasya’da da Erzurum ile ilgili çalışmalara orda da devam ettirmişti.

Sınırların muallak olması sebebiyle gözünü de gönlünü de Erzurum’a yönlendirmiş gerek Samsun’da gerekse Amasya’da Erzurum ile organik bağını ve iletişimini sürdürüyordu. Toprakların Ermenistan’a geçmesi an meselesi olduğunu hissediyordu. Gerçi bunu bilmek için üstün bir zekaya ihtiyaç yoktu. Bu apaçık işleyen ve sonucu belli olan bir süreçti. Bu durumun Doğu bölgesi açısından milli bir felaket olacağını kestirmek ise derin bir ön görü ve zekâ işidir demek yanlış olmayacaktır. 19 Mart 1919 Tarihinde Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir Paşa ve Cevat Dursunoğlu’nun gayretleriyle Erzurum’da kurulmuş olan Erzurum Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin güç kazanması, teşkilat yapılanmasını tamamlaması ve tüm bunların Mustafa Kemal’in Erzurum’a gitmeden tamamlanması elzem hal almıştı.

Tarih boyunca Anadolu'nun kapısı olan Erzurum, son yüz yılda Türk-Rus Savaşları'nın en yoğun geçtiği bir şehrimizdi. Erzurum'a yeni gelen Cevat Dursunoğlu, şehri ve çevresini şöyle anlatıyor:

"Birinci Dünya Savaşı süresince Ruslarla yapılan savaşlar dolayısıyla, köylerin çoğu boştu. İçerilere göç etmiş bulunanların pek azı geri dönmüştü. Amansız kış iklimi yoksul halkı çok perişan etmişti. Dört yıl çetin kış savaşları yüzünden insan eti yemeye alışmış kurt sürüleri tehlike yaratıyordu. Erzurum şehri bir enkaz yığını olmuştu. Savaştan önce seksen bin nüfusu rahatça besleyen, çarşı ve pazarları kalabalıktan geçilmeyen bu sınır kentinden kocaman bir köy harabesi ortada kalmıştı. Savaş yıllarında on binlerce insan tifüsten ve çeşitli bulaşıcı hastalıklardan ölmüş, istila öncesinde eli, ayağı tutanlar muhacir olmuş, on bin kişiyi de Ermeniler çekilirken öldürmüşlerdi. Şehirde kılıç artığı olarak üç dört bin kişi kalmıştı. Bu kadar da köylerden buraya göç etmişlerdi... Ölümden kurtulanlar ve geri dönenler, yangınlardan ve patlayan cephaneliklerin depremlerinden arta kalan eski refahlı evlerinin harabelerinde birer ikişer oda tamir ederek içine sığınmışlardı."

İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edildiği haberi, Erzurum’un Erzurum içinde tek bir Ermeni olmamasına rağmen Ermenistan’a bırakılacağı havadisleri, Anadolu’da infial yaratmış, Mustafa Kemal’in tasavvur ettiği mücadele için gerekli desteği organik olarak sağlamıştı. İhtiyaç olan tek şey, bu kalabalığı doğru organize etmek ve millet lehine yönlendirebilmekti.  25 Haziran 1919’da Amasya’dan Erzurum’a gitmek için yola koyulan Mustafa Kemal’in, vatan ve bağımsızlık aşkını hissetmemek mümkün mü gerçekten?

"YA ÖLÜM YA BAŞARI VE ZAFER."

İşte tam da bu motto ile haftalarca süren yoğun çalışmadan sonra Erzurum Kongresi’nden Ulusal varlığımızın kaderini belirleyen o kararlar alındı. Alınan bu tarihi kararlar ile yalnızca doğu illerini değil, bütün ulusu temsil ediyordu.

        1- Ulusal sınırlar içinde vatan bir bütündür. Onun çeşitli kısımları birbirinden ayrılamaz.

        2- Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Devleti'nin dağılması halinde ulus birlikte müdafaa ve mukavemet edecektir.

        3- Vatanın ve bağımsızlığın muhafaza ve teminine İstanbul'daki Hükümet muktedir olamadığı takdirde maksadın temini için geçici bir hükümet oluşturulacaktır. Bu hükümet ulusal kongrece seçilecektir. Kongre toplanmış değil ise bu seçimi Heyet-i Temsiliye yapacaktır.

        4- Kuvay-ı Milliye'yi etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır.

        5- Hıristiyan unsurlara siyasi egemenliğimizi ve sosyal dengemizi bozucu ayrıcalıklar verilemez.

        6- Manda ve himaye kabul olunamaz.

        7- Ulusal meclisin derhal toplanması ve hükümet çalışmalarının meclisin denetimine konulması için çalışılacaktır.

Doğu Anadolu'nun sorunları için toplanmış olan Erzurum Kongresi M. Kemal Paşa'nın katılması sonucu aldığı kararlarla ulusal bir kongre oldu. Askeri ve sivil aydınlar, toplumun her kesiminden insanlar, tüm ulus adına ve ulusal bir amaç için ilk Erzurum'da bir araya geldiler. Ord. Prof. Enver Ziya Karal'ın belirttiği gibi, kongrenin verdiği kararlar vatanın bütününü ve ulusun tümünü ilgilendiren bir ihtilal programı idi. Vatanın ulusal sınırlar içinde parçalanmaz bir bütün olduğunu, ulusal sınırlar dışında vatan olmayacağı belirtildi. Bağımsızlık için hiçbir ayrıcalık verilmeyeceği ve herhangi bir devletin himayesi ve güdümünün kabul edilmeyeceği açıklandı.

Kaynak:

https://isteataturk.com

http://www.samsun.gov.tr

#
Yorumlar (1)
Tacvan76
23.07.2023 20:50
emeğine saglik
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
pub-1785681847249596 2497439732