Sistematik yozlaşmanın kaçınılmaz sonucu
Futbolun içinden yükselen çığlık: Bir skandal mı, yoksa sistemin itirafı mı?

Kanal 6 Spor Müdürü Erden AKTOĞU
-İbrahim Hacıosmanoğlu’nun yaptığı açıklama, Türk futbolunun içeriğinde saklanan çürümüşlüğü sadece bir skandal gibi değil, ayna tutan bir itiraf şeklinde ortaya koydu. Olan biten; yalnızca birkaç hatalı kararın hırsızlığı değil, milyonların ortak sevinç alanına sinsice sızmış, sistematik bir yozlaşmanın göstergesi. Basitçe söylemek gerekirse: futbolun ruhuna zehir enjekte edilmiş durumda.
Rakamlar ürkütücü: Yüzlerce hakemin bahis hesapları olduğu, yüzlercesinin halen aktif oynadığı iddiası var. Bir hakemin görev yaptığı maçla ilgili bahis kuponunu cebinde taşıdığını düşünün, o düdüğün arkasından adalet mi, çıkar mı çıkar? Bu sorunun yanıtı sahada sadece 90 dakikayı değil, futbolun güvenini, kulüplerin itibarını ve toplum vicdanını etkiler.
Daha vahim olanı, bahis faaliyetinin tek bir formattan ibaret olmaktan çıkıp incelikli, kolay manipüle edilebilir alanlara evrilmiş olması. “Kim ilk sarı kartı alır?”, “ilk korner kimden gelir?”, “VAR hakemi düdüğü geri çevirir mi?” gibi marketlerde alınıp satılan seçenekler, küçük müdahalelerle sonucu etkilemeye çağırıyor. Bir hakemin basit bir düdük tercihinin bahis kuponuna dönüşmesi artık teorik bir korku değil; pratikte gözlemlenebilen bir olgu.
Sorunun kaynağı yalnızca hakemlik değil. Menajerler, yayıncılar, teknik ekipler, yöneticiler hepsi bu makinenin dişlilerini yağlıyor. Kulüplerin sponsorluk anlaşmalarından yayın gelirlerine, medya sakini heyecanın ardına gizlenmiş kumar ekonomisi, futbolu “bacasız sanayi” olmaktan çıkarıp kumar aparatına dönüştürüyor. Ve daha da acısı: gençler, sahada top oynamaktan çok kupon doldurmaya özendiriliyor; futbol, umut veren bir aktiviteden çok hızlı tüketilen bir bahis kültürüne dönüşüyor.
Bunun bir disiplin meselesi olmadığını açıkça söylemeliyiz: Bu, futbolun vicdanına saplanmış paslı bir bıçak. Çözüm ise iki temel kavramda saklı: şeffaflık ve hesap verebilirlik. Sadece bireysel hakemleri cezalandırmak yetmez; sistemin bütün bileşenleri masaya yatırılmalı.
Pratik adımlar nasıl olmalı?
Kapsamlı şeffaflık: Yayın ve sponsorluk sözleşmeleri, kulüp gelir-gider kayıtları, bahis şirketleriyle kurulan ilişkiler denetim kapsamına alınmalı. Kamuya açık raporlama zorunlu hale getirilmeli.
Bağımsız soruşturma mekanizmaları: Soruşturmalar tarafsız dış uzmanlarca yürütülmeli; sonuçlar ve deliller halka açıklanmalı. İç denetimlerle yetinmek, kokuşmuşluğu örter.
Caydırıcı cezalar: Tespit edilen ihlaller için ağır yaptırımlar uygulanmalı — sadece para cezaları değil, uzun süreli menler, lisans iptalleri, yöneticiler için hapis ve finansal sorumluluk mekanizmaları olmalı.
Bahis piyasasının düzenlenmesi: Alternatif bahis türleri ile ilgili sıkı düzenlemeler getirilmeli; özellikle manipülasyona açık küçük olaylar (ilk sarı kart, ilk korner vb.) üzerinde kontrol artırılmalı.
Eğitim ve korunma: Genç sporculara, hakemlere ve kulüp personeline yönelik bağımlılık önleme ve etik eğitimleri zorunlu kılınmalı. Ayrıca, bahis şirketlerinin gençlere erişimi sınırlandırılmalı.
Şeffaf yayıncılık ilkeleri: Medya kuruluşları, bahisle iç içe geçen gelir modellerini açıkça bildirmeli; haberleşme ve maç anlatımında tarafsızlık kriterleri uygulanmalı.
Unutmayalım: Futbol, toplumun ortak sevinci. Bahis ise o sevince enjekte edilmiş bir zehir. Bugün hakemlerde başlayan bu çark, eğer kökünden temizlenmezse yarın teknik adamlarda, sonra futbolcularda sonuçlanacak. Hacıosmanoğlu’nun sözleri bir alarm çanı oldu; şimdi ya bu alarmı ciddiye alıp seferberlik ilan edeceğiz ya da kısa süre içinde, tutkuyla bağlandığımız oyunun ölüsüne bakacağız.
Retorik yeterli değil. Gereken somut adımlar, kararlı denetim ve toplumun talep ettiği hesap verebilirlik. Futbolu geri almak istiyorsak, oyunu sahipleneceğiz — sadece tezahüratla değil, düzen ve adaletle.
Hoşça kalın.
