09 Ekim 2023 - Pazartesi

TÜKENİŞ

Bir tükeniş yok oluş var. Hepimiz bir varlığız ve nasıl bir kuyruklu yıldız kayıyor, sönüyorsa insanlarda bir gün kayıp sönecekler. Işıkları ne kadar parlak olursa olsun yok olacaklar. O yüzden maneviyat, kendinle kalıp iç sesini dinlemek önemlidir.

Yazar - Eylem Serap Kaya
Okuma Süresi: 13 dk.
Eylem Serap Kaya

Eylem Serap Kaya

-
Google News
Bir şeye inanmak…
Günümüzde artık duygular yok ve insanlar maalesef duygularını gömmüş durumda. Yaşamın sadece
ahlaksızlıktan ibaret olduğu şu berbat zamanda o duyguların ve iyiliklerin seni yaşatacak.
Son nefesimizde, mezarda ve ruhumuzun gideceği en son yerde para ile işiniz olmayacak, kredi
kartlarınızdan nakitler çekmeyeceksiniz. En pahalı evlerde oturmayacaksınız ve marka giysileri
giymeyeceksiniz. Jakuzilerde yıkanmayacaksınız, pırlanta gerdanlıklar takmayacaksınız.
Kimsenin mezarı 3+1 değil. Veya iki katlı veya havuzlu. Orada seni yükseltecek sadece yaptığın iyilikler
ve fedakârlıklar. Ama insanların tek derdi para olmuş. Daha bir yılı dolmadan beş ayda kiracısına yedi
kat zam yapan ve kul hakkını bilmeyen ev sahipleri. Asgari ücreti vermeyip, sigorta bile yapmayıp
günlük yüz liraya bedava işçi arayan varyemezleri. Bu yoksullukta, bu zor günlerde evlatlarını sokağa
atan veya umursamayan anne babaları affedecek bir ilah yok.
Tanrı işte bunu sorgular. Tanrı senin dövmelerini, saç şeklini, kıyafetini değil! Tanrı kul hakkını ve
yaptığın kötülükleri sorgular ve onu senden kat kat çıkarır. Çünkü bu yapılanlar hiçbir vicdana sığmaz.
Hem dünya evinde hem de asıl evinde.
En büyükler, başımızdakiler, bizden üstün olanlar veya yok ediciler, kan emiciler, s’kiciler…
Aslında tek üstünlüğünüz para ve paranın gücü ile borunuzu öttürüyorsunuz. O para olmasa sizi kim
insan yerine koyacak bakalım. Paranız için yüzünüze gülüyorlar, sırtlanlar gibi 32 dişlerini
gösteriyorlar.
En azından bizler fakir ama gururluyuz. Olsa yer olmasa yemeyiz. Sizler yüzlerce kiracınızdan bir kira
alamayınca acillerde sürünürsünüz. Bizler bir ekmek bir yumurta yer huzurumuzdan taviz vermeyiz.
Çok zor bunu biliyoruz, şansızlığımızın adına biz üzülüyoruz. Kendi toplumumuzda açlığın, özlediğimiz
yiyecekleri yiyememenin, faturaları ödeyememenin, kullandığımız toplu taşıma araçlarına her hafta
zam gelmesinden! Her kira artışında ev sahibine destanlar yazıp, gözyaşı akıtıp, yalvarmanın bizi
mutlu etmediğini, hatta kanser hücrelerinin her an kapımızı çalacağını iyi biliyor ama direniyoruz…
Veya bu insanlığa sığar mı? Diyoruz. Hangi toplum bin liralık kirayı üç, beş bine çıkarır? Hakkı neyse o!
Bizde yalan çok, boş laf çok, duygular yok. Bir eşyanın değeri iki bin iken on beş bine satan biziz. Oysa
küfür yemektense dua almak daha güzel. Ve iyilik yapan her zaman iyilik bulur, vicdanlı insanları Tanrı
korur.
Her olayı veya olayları fırsata çevirenlerde biziz. Doğaya kötü davranıp, sonra doğa bize kusunca
‘’dünya öküzün boynuzları arasında sallanıyor’’ diyende biziz, ne öküzü asıl öküzlük sigarasını doğaya
söndürende, cam şişeleri doğaya atıp yangına neden olanda, hayvanlara tecavüz edende. Dünya,
doğa, hayvanlar, Tanrı size yine iyi davranıyor.
 
Z kuşağı deyip gençleri suçluyoruz, onların mal olduğunu ima ediyoruz. Bir dönem bende diyordum.
‘’sadece Z’yi biliyorlar bunun A’sı B’si yok diye… Oysa haklılar, bu çocukları tabletle büyüttünüz,
elindeki akıllı telefonlar akılsız anne babaların kurtarıcısı oldu. Ver tableti çocuk oyalansın. Biz gezeriz,
sevişiriz, video izleriz. Yeter ki o çocuk anne babayı rahatsız etmesin. Bilmiyorlar ki o çocuk mal olacak
ve ömür boyu seni rahatsız edecek.
Bir tarhana çorbası yapsan, masallar okusan, saçlarını okşasan, sevginle yoğursan ona doğayı
anlatsan… Yok!
Boş ver o çocuk tek hücreli amip olsun, amip gibi yaşasın. Sen ne okulu ile ilgilen, ne ona hayatı
öğret… Varsa yoksa video çek, video izle, her şeyin bir yeri zamanı var.
Onun Tanrı’sı da, anası babası da Google olsun. Ve tabletlere, telefonlara maneviyen acı bedeller
ödesin.
Daldaki elma bile güneşten sudan faydalanıp olgunlaşıyor. Bu çocuk elma mı? Hadi bitkiler
fotosentez yapıyor, bu evlat ne yapsın? Kendini dala asıp elma taklidi mi yapsın…
Gider onu daldan indirmek yerine ancak kırmızı boya ile boyar bizim çocuğumuz kıpkırmızı diye
havada atarsınız.
Z’ kuşağı ana babaları…
Fotoğraf çektiğim biran yanlışlıkla fotoğraf makinemin önünden geçen bir Japon benden binlerce kez
özür dilemişti. Bunu bizden biri yapsa ve biz bir şey desek hepiniz tahmin edersiniz sanırım’’ sokuyum
kamerana’’ derler ve söylene söylene giderler... Japonlara önce ahlak dersi ve onurlu olmayı
öğretiyorlar, bizde ise;
‘’ O çocuk sana vurduysa sen ona beş kez vur’’ … Ahlaksızlığı öğretiliyor.
Ve günümüz aşkları;
Ve günümüz erkekleri, onlara da ‘’kadınları etkileme sanatı’’ diye bir kitap çıkarmak istiyorum. Bir
kadın senin penisinle ilgilenmez, kalbindeki insanlığa, adamlığa bakar. Kadınlara başka yerleri ile hava
atarak ulaşmaya çalışan erkeklerin şansı yoktur. Bu kez ulaşamadığı için taciz ve tehditle o kadını
korkutur, öldürür, sakat bırakır. Kadın istemiyorsa eyvallah demeyi bileceksin, sevgili den ziyade
arkadaş olacaksın. Hemen ya benimsin ya toprağın, hayırdır? Ya da cinsel organının boyunu atınca
boyun mu uzuyor? Zavallılar işte, akılları bilmem nelerine kaçmış ucubeler. Sevmeyi bilin, şefkati bilin.
‘’bir kadın istemiyorsa gitmeyi bilin, arkadaş kalmayı bilin’’
Aşkı ilmek ilmek işleyin. Acısını, sevincini paylaşın o zaman kadın size melek olur cennetini sunar,
aksini yaparsanız tehlikeli bir yırtıcıya dönüşür. Kadın susmasını da, gitmesini de bilir. Kadınları aşkla
sever, şefkatle beslerseniz, sarıp sarmalayarak elde tutar ve incitmezseniz sonsuz olursunuz. Yani
kadın kalbe ’’ADAMLIĞINIZA’’ bakar penis boyunuza değil…
Sekse dayalı ilişkiler üç gün sürer siz sevişmeden bahsedin, iki âşık ruhun sevişmesinden…
Sonra üzülürsünüz… Kadın neden cüzdanıma bakıyor, neden aldatıyor, neden gidiyor diye... Adam
olun ya da defolun… Sadece erkekler de değil günümüz kadınları da değişti, bir ara fal bakıyordum ve
ben fallara bakarken acayip hayatlarla karşılaştım. Bir kadın eşini çok seviyor. Eşi ona ev almış,
 
takılarla donatmış bunu inkar etmiyor ama eşini iki adamla aldatıyor. Çok konuştum uğraştım ve
böyle kaç kişinin hayatına güzelliklerle dokunup doğru yolu gösterdim. Falcılar aslında bir nevi
psikolog, insanlar konuşmak ve moral bulmak istiyorlar ve ben bunu zevkle yapmıştım. Çünkü
hayatlarına dokunduğum insanlar şuan çok mutlu… Mistik güçler mi desem? Yoksa başımıza
gelecekleri bilmeyecek kadar salak olmadığımı mı? Mesela kötü günler bizi bekliyor. Savaşlar, doğal
afetler, yangınlar, seller, depremler ve kıtlık… Çöp bir dünya da çöplerin içinde sonumuz ama bizler
bunu görür müyüz bilemem!
O çöp toplayanlar, karton kutular içinde kaybolanlarla aynı kademeye ulaşacağız ve onlar bizimle el
bile sıkışmayacaklar o zaman. Eşit olacağımız günlerde gelecek ve bizler onlardan bile aciz olacağız.
Kimi üzdüysek, dışladıysak, umudunu kırdıysak işte onlarla sınanacağız. O yüzden kimseyi ağlatmayın,
üzmeyin. O kırdığınız insanların kalbini Tanrı görüyor, kırıkların çatırdamasını Tanrı işitiyor.
Yaşlılarımıza da kıyamıyorum;
Emekliler zaten zamlarını mezarda alacaklar. Selaları okunurken ‘’rahmetliyi nasıl bilirdiniz’’ diyen
hocaya ‘’zammını da alamadan öldü, fakir bilirdik’’ diyecekler.
Yaşlılarımız elinde gazetesi, expresso kahvesi ile bu yıl hangi ülkeye gitsem ’diyecekleri yerde, beş
market gezip indirimli soğan arıyorlar. Oğlundan, kızından boynu bükük borç istiyorlar. En acısı da
kalp krizi, inmeden diğer tarafa göç ediyorlar. Altı yedi yıl önce yazdığım köşe yazımı şu zamanda
yaşıyorum… ’’soğan olmuş 19 TL, sonumuz nereye gidiyor böyle’’
Kıtlık, iç savaş ve yağmalama kapıda, dünya elden gidiyor kim bunun farkında. Ve depremler
bitmeyecek şu yedi yıl içinde hop oturup hop kalkacağız… Hayvanları, özellikle kuşları takip edin. Ben
Hatay depremini günler öncesi paylaşmıştım. Çoğu sayfamı kapattılar, büyücü değilim kalbim temiz
hissettim.
Ve hayatımızda ki her şey menfaat olmuş… Menfaatçiler çoğalmış. En iyi mükemmel dediğin insanlar
bile para uğruna gerçek yüzlerini göstermeye başlamışlar. İnsanoğlu ne tuhaf demi! Sadece işleri
düşünce selam veriyorlar, sadece durumun iyi iken arıyorlar. Sadece sende varken seninle çay
içiyorlar…
Benim artık bir şeyim yok, kimsemde yok. Olmasınlar da, iyi günümde olacaklarsa! Kapımı bile
aralamasınlar.
Ve çile çekiyoruz, taşı toprağı altın denilen ülkemizde. Yetişmiyor değil, yetiştirilmiyor.
Yetiştirilemiyor. Çiftçide para yok, çiftçiye destek yok… O da ekmiyor satıyor tarlasını, alanlar ise
apartman dikiyorlar. Yanan yerlere de oteller yapılıyor… Nedense güzel yerler seçiliyor, benim gibi
insan olanlar üzülüyor ama sadece dıştan insan görünümlü varlıklar asla üzülmüyor ve ben de buna
daha çok üzülüyorum…
O yüzden patlıcan alsak et alamıyoruz, et alsak onu patlıcanın içinde göremiyoruz. Yağı bir iki damla
damlatıyoruz. Mangal yapmayalı, karnıyarık yemeyeli aylar olmuştur. Domatesle biberle doldursak!
Yani kandırsak karnıyarığı, onlarda almış başını gidiyor. En iyisi kızartmak yağa da zam gelmiş, bir iki
damlayla kızarmaz... En iyisi közlemek…
 
Hep kendimizi kandırarak yaşayacağız, avutarak. Şımartılmak neydi? Kahkaha atmak? Ben unuttum
bilen var mı? Seksenleri, doksanları geri istiyorum. Televizyona örtülen dantellerdeki huzuru,
ağaçlarından koparıp yediğimiz meyveleri ve bizi taşla kovalayan amcaları, leğende yıkanırken
oynadığım mandalları, yuvarladığım topacı, misketleri şeytan uçurtmalarını, leblebi tozunu ve
insanların birbirine güvenini, huzurunu özledim… Yine ben yaşadım hayal edebiliyorum, ya
yavrularımız onlar o günlerden bile mahrum kaldılar… Özür dilerim.
Herkesin adına ben özür dilerim, kimse sizden özür dilemez çünkü!
Eskiden Sümerler, Titanlar, Yunan Tanrıları falan varmış, şimdi zombiler, melek yüzlü şeytanlar ve
şerefsizler var…
Dıştan insan görünümlü ama içlerinde yüzlerce şeytanı barındıran varlıklar var. Ben onlara insan
demem. İnsan kolay olunmuyor…
Cahillik günden güne çoğalıyor, hiç level atlamıyoruz.
Millet aya çıkıyor, marsı inceliyor bizde hala gelin kaynana sorunları, düğünde takılacak bileziklerin
gramı, başlık parası, boşanmış veya dul kadınlarla uğraşan sayko sapıkları… Yetenekleri olan ama
matematiği iyi değilse hayatları kaydırılan gençleri, bitmez bu yuvarlak hayatın beş para etmezleri,
sonra dünya neden kareli…
On tane dairen olsa ne bir tane olsa ne, benim on tane dairem olsa bir kaçını ihtiyaç sahiplerine verir,
bir kaçından da kira bile almam.
Ben bu dünyanın yalan olduğunu ve cenneti biliyorum. Bu dünyaya gelirken kanatlarımı orada bırakıp
geldim, aslında hepimiz cennetten buraya gelip sınavımızı tamamlıyoruz ve sonrasında birçoğumuz o
kanatları geri alıyor ve bu görevi tamamlıyoruz, tamamlayamayanlar bu dünyaya aldananlar ise o
kanatları tamamen kaybediyorlar ve arafta kalıyorlar.
Onların sınavları da tam da o anda başlıyor.
Bu dünyaya değil cennete yatırım yapın, sonsuz yaşayacağınız yerlere yatırım yapın ama nerde! Para
her yerde! Aşkta, sevgide, kalplerde…
Âdem ile Havva yasak elmayı yemiş ve cennetten kovulmuştu ya! Sizlerde yasak olan tek meyveyi
yeseydiniz keşke! Her şeyi yediniz, her şeyi tükettiniz. Tanrı bunun, bunların hesabını sormayacak mı?
Çöp attığımız, yaktığımız doğanın acısını, çocuk gelinlerin gözyaşlarını, tecavüz edilen hayvanların
yasını, şiddete uğrayan kadınlarımızın ahını bile sizden çıkarmayacak mı?
İşte bu yüzden sizlerin yüzünden kurunun yanında yaş da yanıyor…
Kalpleri incitin, ihanet edin, kırın, yıkın, öldürün, satın, atın… Cennetinizi mahvedin, sonra başkalarının
cennetinde melek olmaya çalışın? Kusura bakmayın şeytanları cennete sokmuyorlar. Ve kimse
kimsenin cennetini çalamaz!
Dünyanızın, ülkenizin, canınızın, değerlerinizin kıymetini bilin yoksa başkalarının ellerinde oyuncak
olur ve oynayıp dururlar.
 
Kıtlık, yağmalama, iç savaşlar kapıda… Üretim yok, tüketim çok. İnsanlar aç ve insanlar acı sonlarını
artık tahmin edebiliyorlar.
Biri çıksa ve bir dünya var dese! O dünyada paranın olmadığını, herkesin kendine ait evinin olduğunu
ve doğanın onlar için sürekli yiyecek ürettiği, açlığın asla olmayacağını anlatsa… Bu sadece hayal ve
sanırım bu sadece ‘’ŞİRİNLER’İN’’ köyünde olur. Gerçi orada bile Gargamel var! Kötüler bitmiyor ya!
Bizler ise Huysuz Şirin! Neşeli Şirin’e özlem duyarak ve hep Güçlü Şirin gibi görünerek bu hayatta
yaşamaya çalışacağız.
Tom ve jerry bile intihar ediyorsa artık bir şey demiyorum.
Ben ümidimi her şeyden kestim belki bir uzaylı gelirde beni başka gezegene götürür. Tüm şeref
yoksunu, karaktersiz, ucube insanlardan kurtulurum ve sadece yıldızları izlerim ama nerde!
Uzaylılarda bizden kaçıyorlar, biz uzaylıları beklesek ne? Kıçlarıyla gülüyorlardır bize…
‘’ADIMIZ ÇIKMIŞ DOKUZA İNMEZ SEKİZE’’
#
Yorumlar (5)
Efe
10.10.2023 16:08
Günümüz dünyasının yansımalarını güzel yorumlamışsıniz, güzel yazı olmuş tebrik ederim.
Efe
10.10.2023 15:47
Günümüz dünyasının yansımalarını güzel yorumlamışsıniz, güzel yazı olmuş tebrik ederim.
Adnan
09.10.2023 18:05
Süper ve çok doğru sozler
Gökhan
09.10.2023 16:53
Çok güzel bir yazı olmuş, tebrik ederim.Çok uç noktalara değinmişsin. Yazılarının devamını dilerim.
Kudret Köksal
09.10.2023 14:57
Canım benim Çok iyi ve etkili bir yazı. Ama bilesin ki, bu yazıyı yazan bir kadın fakir olamaz. O dünyanın en zengin kadınlarından birisidir. İyi ki arkadaşımsın. Gururumsun. Sevgiyle...
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
pub-1785681847249596 2497439732